İlk ana hedefimiz olan Atina’ya doğru ilerlerken Volos yakınlarında bir mola verdik. Kaldığımız kamping Kato Gatzea ve Kala Nera köylerinin arasında konumlanmış, önünü Pagasetik körfezine, arkasını Pelion dağlarına dayamış zeytin ağaçları ile dolu doğal bir yer. Yolumuzun üzerinde bulunan Dimini önemli bir arkeolojik alan, neolitik döneme ait çok sayıda buluntu var. Benim dikkatimi çeken şey tarihe çok sahip çıkıyor olmaları. Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış güzel ülkemi düşününce elimizdekilerin kıymetini pek bilemiyoruz diye hayıflanıyorum. Bir diğer hayıflandığım şey ise zeytin ağacına verilen kıymet, şimdiye kadar gezdiğimiz pek çok yer uçsuz bucaksız zeytinliklerle dolu, yakın zamanda zeytinlikler ile ilgili meclisimize sunulan tasarıyı hatırlayınca içime ince bir hüzün çöküyor. Neyse enseyi karartmayalım. Kaldığımız yere 2 saat mesafede yer alan Meteora bölgesi ise dağlardaki kayalıklara kurulan manastırları ile ünlü bir yer, gitme fırsatımız olmadı ama internetten baktığımız fotoğrafları gerçekten büyüleyici. (Meteora fotoğrafları internetten alıntıdır!!!
Kaldığımız kamping oldukça organize bir yer, bir kampingte olması gereken her şey var, ortak kullanım alanları oldukça temiz. WC, duş ve diğer ortak kullanım alanlarının olduğu ana adada sürekli bir temizlik görevlisi var. Mutfakta içilebilir su veren inox arıtma cihazı var, üstelik suyu soğuk veriyor. Mini marketi temel ihtiyaçlara cevap veriyor, restoranının menüsü yeterli. Avrupa’nın birçok yerinden gelenler var, gözümüze en çok Alman, Fransız ve İtalyan plakaları takılıyor ve genel tercih motokaravandan yana. Buradaki insanların çoğu kamp bilincine sahip, öğlen siesta zamanı ve akşam 23.00 ten sonra kamp çok sakin oluyor.
Akşam yemeğinde paella ve kırmızı şarap var:)
Denizi güzel, kumluk ve çok çabuk derinleşmiyor. Ancak sakinlik istiyorsanız sahilde bu çok mümkün değil, çok çocuk var. Kampingin bir diğer ucundaki kayalık plaj sakinlik arayanlar için daha ideal.
Sabah erken saatte kampingten köye doğru yaptığım yürüyüşte denizin o en tatlı, en yumuşak zamanına genellikle yaşlı insanların kıymet verdiğini gözlemliyorum. Kalabalık uykudayken, çoluk-çocuk sesi yokken bu güzelliğin keyfini çıkarıyorlar. Bir de kapısının önünü süpüren teyzelerin üşenmeden evlerinin önündeki yolu, sağı-solu süpürmeleri dikkatimi çekiyor, ne güzel şey, her yer tertemiz.
Yolda beni bir sürpriz bekliyor, karavan meraklıları Hymer’in efsane Eriba Touring modelini bilirler, bu karavan 1958’ten beri üretilen zamansız bir karavan. Yol üstünde bu karavanın çok eski bir modelini görüyorum. Üstelik karavanı çeken minik araçta deniz motoru, rüzgar sörfü gibi pek çok aparat da var, tam teçhizatlı kameraman Cevat Kelle misali minnacık alana bir sürü şey sığdırmış, keyif ehli olmak böyle bir şey olsa gerek.
İnsanlar tatlı uykularından uyanırlarken ben köydeki yürüyüşümü sonlandırıyorum. Bugün bizde Zodyak botumuzla balık tutma planı yaptık. Öğleden sonra botla açılıyoruz, biraz yüzme molası, biraz gezinti derken akşam balık tutma zamanı geliyor. Hayaller çipura-karagöz, gerçekler istavrit:)) Benim oltama irice istavritler takılıyor, Serhat’a gelen yok, havanın kararmasıyla kıyıya yanaşalım derken oltalarımız karışıyor ve balık maceramız sona eriyor.
Ertesi sabah Atina yakınlarında konaklayacağımız Nea Makri’ye doğru yola çıkıyoruz, niyetimiz yolumuzun üzerinde olan Volos’a uğrayıp burayı gezdikten sonra yola devam etmek ama çekme karavanla birlikte yaklaşık 10m uzunluğa sahip aracımızı park edecek yer bulamadığımızdan rehberlerin tabiriyle panoramik şehir turunun ardından yolumuza devam ediyoruz. Arabaya yaptığımız bu turda gördüğümüz kadarıyla burası hareketli bir liman kenti, yakın adalara giden arabalı feribotlar ve büyük yük gemileri göze çarpıyor. Bunun dışında yapılaşma düzenli, şehir hareketli. Bir daha yolumuz düşerse detaylı gezmek umuduyla Volos’a veda vakti. Sırada ilk ana hedefimiz olan Atina var….