Şaşkın bir vaziyette hiçbir kontrol noktasından geçmeden İtalya topraklarına girdikten sonra ilk işimiz bir GSM operatörü dükkanına gidip yeni bir hat almak oldu. Yurtdışında ‘Prepaid SIM card’ diye içinde sadece internet ya da hem internet hem konuşma olanağının olduğu faturasız hatlar satıyorlar, gezerken-yol bulurken en çok ihtiyaç duyulan şey internet olduğu için biz 1 ay süre geçerli olan 20GB internet paketini aldık, tanıtımlarda bunun 9Euro olduğunu söylüyorlar ancak kart aktivasyonu ile birlikte bu karta 25Euro ödedik. Kartı aldığımız satıcı 2 saat içinde kartın spontan aktive olacağını söyledi ama olmadı o yüzden söyledikleri saat geçtikten sonra kartınız aktive olmadıysa GSM operatörünün herhangi bir şubesine gidip kartınızı aktive etmek için yardım istemenizde fayda var.
Brindisi İtalya’nın güneyinde, tam da topukta Puglia (Pulia okunuyor) bölgesinde bulunuyor, burası geneli ovalarla kaplı ve başlıca geçim kaynağı tarım olan bir bölge. Bu bölgenin şarapları çok ünlü ve tattığımız kadarıyla bu ünü sonuna kadar hak ediyor.
Buraya kadar gelmişken Brindisi’yi gezelim dedik. Karavanımızı şehir merkezine çok ta uzak olmayan bir karavan parkına bıraktık, burada elektrik ve kirli su/WC boşaltma olanakları da var ama herhangi bir görevli yok ve herhangi bir ödeme noktası da göremedik. Acaba bu imkanlar Brindisi belediyesinin karavancılara armağanı mı anlayamadık.
Brindisi’de eski şehir gerçekten eski, binaların çoğu bakımsız, sokaklar pis ve kaldırımlar köpek kakası dolu. Siesta saati olmamasına rağmen şehir sakin, ortalıkta pek insan yoktu.
Görülmesi gereken yaklaşık 10 nokta var ve bunları yürüyerek gezmeniz yaklaşık 1 saatte mümkün, bir de kahve molası verirseniz Brindisi şehrine 2 saat ayırmanız yeterli, eğer Puglia bölgesi gezisi planladıysanız sakın konaklamanızı burada yapmayın çünkü birazdan anlatacağım çok güzel yerler var.
Şehrin yeni tarafında güzel geniş bir cadde Corso Umberto I, sağlı sollu dükkanlar var, bu caddede bir kahve molası verilebilir.
Turistik noktaları haritada yuvarlak bir hat şeklinde planlarsanız 1 saate yakın sürede tüm bu yerleri görebilirsiniz.
Doğrusu Brindisi bize pek cazip gelmedi, hedefte bugünkü gezi planının 2. durağı olan Lecce var.
LECCE
Lecce’ye daha girmeden şehir Brindisi’den çok farklı olduğunu adeta bağırarak size söylüyor
Yaklaşık 10m uzunlukta bir araçla seyahat ettiğimizden bizim için bir şehre girince en önemli konu park meselesi, Lecce’yi araba+karavanla mecburen bir süre dolaştıktan sonra park edip eski şehre şaşalı bir kapıdan dalıyoruz.
Eski şehir gerçekten büyüleyici, sanat her yerde, binalar muhteşem, insan neye bakacağını şaşırıyor, buraya güneyin Floransa’sı yakıştırması yapılıyormuş ve şehir barok mimarinin örneklerini görebileceğiniz şaşalı yapılarla dolu. Barok mimari, 16-18. yüzyıllarda İtalyan kiliselerinde gücünü tanrı ve mitoloji taslaklarından alan ve işlemeli duvarlar, görkemli bahçelerle donatılmış mimari yapılarmış, bu dönemde sanat doğayı taklit etme değil, aksine onu biçimlendirme olarak anlaşılırmış. Anladığım kadarıyla biraz da gösteriş ve güç gösterme dönemiymiş. Bu şehrin yönetmen Ferzan Özpetek’le de yakın ilişkisi var, onun filmlerini sevenler Lecce’den bambaşka bir tat alacaklardır eminim. Eğer bu şehri yürüyerek hakkını vererek gezmek istiyorsanız en az 3 saat ayırmanız gerekir ama daha detaylı gezmek isterseniz buraya konaklamalı 1 gün ayırabilirsiniz. Gezerken yapılardaki detaylara takılıp kalırsanız 1 gün bile yetmeyebilir, detaylar, detaylar……
Sokaklarda pek çok satıcı var ve çok güzel şeyler satıyorlar.
Biz Ağustos ayında gittiğimiz için oldukça kalabalık ve hareketliydi.
Şehri çeviren surlarıyla, sanat dolu tarihi eserleriyle, kalabalık dar sokaklarıyla Lecce’yi çok beğendik.
OTRANTO
Bu kadar sıcak havada, üstelik kötü bir gemi yolculuğu ile Yunanistan’dan gelip iki şehir gezince Otranto bize ilaç gibi geldi. Yüksek sezon olması nedeniyle çok kalabalık, hareketli ve neşeliydi. Plajları eski şehir kadar davetkardı ama bugünkü planımızda gezilecek 1 nokta daha olduğundan plaja sadece bakıp eski şehri gezmeye başladık.
Burası Brindisi ve Lecce’den bambaşka, neşeli, küçük bir sahil kasabası, görkemli bir kalesi ve eski şehrin içinde yine sanat dolu tarihi yapıları var. Çarşısı çok kalabalık ve herkes tatilde olduğundan mutlu, güzel kokulu, hoş bir hareketlilik var. Burada konaklamak çok iyi bir fikir, üstelik denize girme zamanıysa gündüz şahane denizde, akşam eski şehirde çok hoş vakit geçirilebilir.
Kale etrafında çok sayıda yeme-içme mekanı ve neşeli İtalyan’ların kahkahalar eşliğinde gezdiği triportörler var, kalenin duvarına oturup gelen geçeni izlemek bile insana çok keyif veriyor…
Otranto, İyon ve Adriyatik denizlerinin buluştu stratejik konumuyla tarih boyunca önemli bir liman şehri olmuş, 1480 yılında fatih Sultan Mehmet döneminde 13 aylığına Osmanlı’nın elinde kalmış, Hristiyan kaynaklara göre fetih sonrası Gedik Ahmet Paşa’nın şehirde ölçüsüz şiddet uyguladığı ve Müslüman olmayı kabul etmeyen 800 kişiyi kılıçtan geçirdiği söyleniyor. Ve bugün bu 800 kişinin kemikleri katedralde sergileniyor. Yine aklımda aynı soru, kim bu toprakların ilk sahibi? Sınırlar olmasaydı, sinirler olmaz mıydı? Bu hikaye çok çarpıcı ve üzücü ve ben katedrale girip kemikleri görmeden çıktım, gerçekten görmedim, gözüme çarpmadı, iyi ki de öyle oldu:((
Ağustos ayında şehir çok kalabalık, özellikle İtalyan’ların tatil için tercih ettiği bir bölge, dolayısıyla şehir içinde ciddi bir trafik ve otopark sorunu var. Şehre girmeden göreceğiniz tabela park etmek için uygun, üstelik karavanla konaklama imkanı da var, elektrik, su, kimyasal wc boşaltma yeri var, otopark ücreti 5 Euro, konaklamak isterseniz geceliği 10 Euro.
Otranto, Puglia bölgesinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri…
GALLIPOLI
Yunanistan’dan İtalya’nın Brindisi şehrine geçtikten itibaren Gallipoli 4. durağımız oldu, az zamana büyük işler sığdırdık ama pilimizde neredeyse bitti. Gallipoli şehri de yine bir sahil kasabası, deniz tatili için seçilebilecek, İtalyan’lar için turistik bir bölge. Şehrin girişinde çok sayıda karavanın park ettiği bir otopark görünce çok sevindik ve karavanımızı park edip 4 Euro’ya bir gün geçerli otopark bileti aldık, bu kadar yorgunluğa rağmen şehrin gecesini görmek üzere yola koyulduk ve niyetimiz dönüşte karavana girip hemen uyumak oldu.
Şehrin girişi yani yeni şehir gördüğümüz diğer yerlerden mimari olarak çok farklı değildi, çok kalabalıktı ve şehir merkezine doğru trafik durma noktasına gelmişti. Bu yüzden aracınızı bir süre yürümeyi göze alıp, merkeze uzak bir yere park etmek daha mantıklı. Bir süre yürüdükten sonra bizi güzeller güzeli Gallipoli kalesi karşıladı, denizdeki deniz kestanesi heykeli buranın balıkçılıkla uğraşan bir yer olduğunun sinyalini veriyordu.
Eski şehre girer-girmez dikkati çeken en önemli noktalardan biri balık pazarı, burada tezgahta beğendiğinizi, istediğiniz miktarda seçiyorsunuz ve sizin için pişiriyorlar, akşam saati o kadar kalabalıktı ki boş masa bekleyen çok sayıda insan vardı, bizde yemeğimizi burada yemeyi çok istedik ama keyifle yemeğini yiyen insanlardan bize sıra gelmeyeceğini düşünüp üzülerek vazgeçtik.
Hava kararınca eski şehir çok hareketli oluyor, daracık ara sokaklar tatil yapan neşeli insanlarla dolu, restoranlar dolu ama siz siz olun ‘menü turistico’ yazan yerlerde yemeyin, biz yedik, pişman olduk. Niyetimiz her şeyden azar azar tatmaktı ama porsiyonlar o kadar azdı ki masadaki güzel şarap olmasa moralimiz epey bozulabilirdi. Buraya geldiyseniz Puglia bölgesine özel orecchiette (orekiette diye okunuyor) makarnasından tatmanız güzel olur, bu makarnayı çeşitli soslarla yiyebilirsiniz.
Gündüz sakin olan her yer gece epeyce hareketleniyor, mevsiminde geldiyseniz şehrin içinde olmasına rağmen tertemiz olan sahilde deniz keyfi yapabilirsiniz.
Diğer yerlerde olduğu gibi burada da sanat eseri niteliğinde pek çok kilise ve tarihi yapı var.
Bu şehrin gecesi daha da güzel, hele yaz mevsiminde geldiyseniz gündüz denizden de faydalanacağınızı düşünerek, bu şehirde hem geceyi hem gündüzü yaşamak için konaklamalı 1 gün ayırmanızı tavsiye ederim.
Yazının başında şehrin girişinde pek çok karavanın park ettiği bir otoparktan ve sevincimizden bahsetmiştim. Gece yemek yiyip, şarap içip yorgun bir şekilde karavanımızın yanına döndüğümüzde polis yanımıza gelip burada kalamayacağımızı ve gitmemiz gerektiğini söyledi, nereye gidelim deyince de bize bir adres verdi. Gecenin kör vakti polisin verdiği adreste kimse yoktu ve gözümüzden uyku akıyordu, karavanı oraya park edip uykuya daldık. Sabah erken saatte hiç de hoş olmayan bir şekilde otopark görevlisi tarafından uyandırıldık ve adeta kovulduk, İngilizce bilmediği için buraya keyfimizden gelmediğimizi, polisin bizi bu park alanına yönlendirdiğini de anlatamadık. Eğer Gallipoli’ye yolunuz karavanla düşecekse konaklayacağınız yeri önceden ayarlamanızda fayda var:))